Eli kalem tutan insanların kendilerine karşı çoğu zaman acımasızlığa varan müthiş bir dürüstlükleri vardır. Sanırım bunun sebebi içlerindeki en kısık sesle konuşan duyguyu bile işitebilmeleridir. Yazan insanlar (illa yazdıklarının toplumsal takdiri almış olması gerekmiyor ve tabi ki yazdıklarını paylaşıyor olmaları da) genelde kendi kendilerini yontabilen insanlardır. Vicdanları ile çok sık cenk meydanına çıkar ve başkalarının da hikayelerinden bir şeyler öğrenirler. Bu insanlar bu alışkanlığı bir kez edinmeye görsünler artık her düşünceyi ve her farkındalığı yazmak için bir şekilde biriktirmeye başlarlar. Dolayısıyla yazmadıkça ağırlaşır, ağırlaşır ve yavaşlarlar.
İşte ben de bir zamanlar yazmaya ve okumaya karşı duyduğum bu istek ve alışkanlığımı uzun zamandır özlemle hatırlıyorum. İçimdeki anlatma hevesini kaybettiğimden beri ihtiyacım olandan fazlasını dinlemek, duymak dahi istemiyorum. Dolayısıyla üzerimde tatsız bir ağrılıkla, darma dağınık bir zihinle yavaşladıkça yavaşlıyorum.
Velhasıl şu ağırlıklardan kurtulup, buralara bir çeki düzen verip bana yetecek kadar bir ivme kazanmaya geldim.
Yorumlar
Yorum Gönder