Ana içeriğe atla

DIRTY WARS




             



               Bu yazımda Yönetmenliğini Richard Rowley 'nin, kurgusunu amerikalı savaş muhabiri Jeremy Scahill' in yaptığı 2013 yapımı bir belgeselden bahsetmek istiyorum sizlere. 

               
              
                İzlediğim günden bu yana üzerinden 4 gün geçtiği halde hala etkisinden kurtulamadığım belgesel, Amerika tarafından kurulan, direkt olarak başkana bağlı özel bir birliğin daha doğrusu bir suikast timinin Afganistan başta olmak üzere Yemen ve Somali de hukuksuzca işlediği cinayetleri konu alıyor. 






               


           Belgesel, Kabil'de savaş muhabiri olarak görev yapan Scahill'in oradaki savaşın basın toplantılarında anlatılanlar gibi sürmediğini fark etmesiyle başlıyor. İlk başta elinde şüphelerinden başka hiçbir şeyi  olmayan Scahill, Afgan bir polis şefinin Amerikalı askerlerin gece baskınlarıyla masum sivilleri öldürdüğü ihbarından yola çıkarak Garder'e gidiyor. Scahill'in oradaki insanlarla yaptığı röportajları dinlerken tam anlamıyla kanınız donacak. Eşi, kız kardeşi ve yeğeni gözleri önünde öldürülen, 3 gün boyunca aç ve susuz sorguda kalan masum bir Afganın ''Neler hissettiniz?'' sorusu üzerine söyledikleri ise izleyene kendini sorgulatacak cinsten. 


             Garger'de yaşananları rapor halinde  Amerikan yetkililere sunan Scahill'ın ilk başta hiçbir parlamentoda dinlenmiyor oluşu, ilerleyen zamanlar da ise ortaya çıkan deliller neticesin de köşeye sıkışan Beyaz sarayın suçu kabul edip  öylesine söyledikleri Üzgünüz yalanları, belgeselin ilerleyen dakikalarında da Müşterek Komuta Başkanı General Hugh Shelton'un bir röportajında konuyla ilgi pişkince sarf ettiği sözler... işte tüm bunlar Scahill'in başından beri endişe duyduğu dünya üzerinde yayılan Amerikan nefretinden bir korda sizin içinize düşürecek.






      Belgeselin sonlarına yaklaşırken, Jeremy Schaill eline geçen ve  özel kuvvetlere ait olan bir infaz listesinin peşinden Yemen ve ardından Somali'ye gider ve orada özel kuvvetler hakkında daha da korkunç bilgiler edinir. Yemen de, adı infaz listesinde yer alan ve kanıtlanmış hiçbir suçu olmayan Amerika vatandaşı Enver El Elvaki ve 16 yaşındaki oğlunun birkaç gün arayla öldürülmesinin ve ardından Schaill'in Evlaki'nin ailesi ile yapığı röportajda belgeselin zihinde yer edinen dakikalarından.(Evlaki'nin öldürülmesinin ardında bizim basınımıza yansıyalar)


                Belgesel, kusursuz ve her anlattığıyla doğru demiyorum ama Jeremy Schaill in gayrimüslim bir Amerikalı olduğu fikri aklınızda kalırsa yaptığı tanımlama hatalarını bir kenara bırakıp ana konuya odaklanır ve anlattıklarından almanız gerekeni alırsınız. Ayrıca Belgesel dışında İslam dünyası ve güncel olaylarla ilgili ne düşündüğünü merak ettiğin Schaill hakkına yazılmış doğru düzgün bir tek Türkçe metine rastlamadım. Belgeseli, yazdığı kitapları ve makaleleri hakkında -sözlükler dışında- iyi ya da kötü tek bir şey yazılmamış olmasını ilginç buluyorum. Fakat kıt İngilizcem ile Amerikan haber sitelerinde okuduklarım kadarıyla yüksek basının pekte söz hakkı tanımak istemediği biri olduğu kanaatindeyim.
ilerleyen zamanlar da ne olur bilmiyorum ama Schaill'in yayımlanan iki kitabının olduğu olduğu notunu buraya düşeyim.

















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BRAVE - Disney PİXAR (2012)

"Kaderimiz içimizde yaşıyor, onu görecek kadar cesur olmamız yeter…" Vizyona girdikten 6 yıl sonra nihayet Brave’i dün gece izledim. Brave, Pixar animasyonlarının o alışık olduğumuz orijinal hikayelerden biraz uzak. Bu durum, vizyona girdiği 2012 yılında Wall-e, Up gibi mükemmel yapıtlar görmüş olan izleyiciyi bir nebze hayal kırıklığına uğratmış olsa da, sonraki yıllarda Big Hero, Zootopia ve benim favorim Boss Baby ile sarsılan imajını yeniden toparladı. Aslında Brave hikâye bazında istenileni karşılayamamış olsa da– bu fikir daha önce çıtanın çok yükseklere çıkmış olmasından da kaynaklanıyor olabilir- teknik anlamda kusursuz. Karakterler, karakterlerin zamana göre değişimleri, mekanlar, sesler… tamamıyla özenle işlenmiş. Bu anlamda animasyon tam bir görsel şölen tadında… Brave’in hikayesi, Prenses Merida'nın kendi kaderini yazmaya karar vermesiyle başlıyor. Ancak Merida'nın bu kararı annesi Kraliçe Elinor

SİVASTOPOL - TOLSTOY ft. AHMET KAYA

Sivastopol önünde yıkık minare,  Düşman dedikleri gelmez imane  Erenler geliyor bize imdade  Aman da kaptan paşa emir ver bize  Sılada nişanlımız duacı size. 🎶🎵 İlk kez dinlediğimde kulağıma çok hoş gelmişti bu marş.. Ama asıl bağımlılığı Ahmet Kaya ’dan dinledikten sonra kazandım. O zamanlar “Sivastopol” hakkında hiçbir fikrim olmamasına rağmen araştırma ihtiyacı da hissetmemiştim çünkü daha çok merakımı cezbeden bir şey vardı ki, o da; Ahmet Kaya’nın bir Mehter Marşını seslendiriyor oluşuydu… O zamanlar daha sonra üzerinde düşünmek üzere aklımın odalarından birine kaldırmışım bu şaşkınlığı. Ta ki .. O güne kadar…. Bir kitapçıda dolaşırken Dünya Klasikleri reyonunda Sivastopol ismini görünce aniden odaklandım kitaba. Sonrası da Ahmet Kaya, Sivastopol, Tolstoy ve Mehter Marşı arasında şemalar oluşturmaya çalışan karışık bir kafa.. Kitabı okuyunca çıktı tabi işin aslı ortaya. Meğer bu Sivastopol şimdik

SEYİT AHMET ARVASİ ~ TÜRK - İSLAM ÜLKÜSÜ 1

Resim yazısı ekle İçerisinde bulunduğu toplum, bu toplumun gündemi insan hayatı üzerinde ufak ya da büyük bir çok etki oluşturur. Konuştuğu konudan tutun da okuduğu kitaba kadar pek çok alanda insanı etkiler, yönlendirir. Ülkemizde ve dünyada yaşanan sosyo-politik meselelerde giderek yaygınlaşan milliyetçi kadroların etkinliği de temel duruşumuz İslam'da milliyetçiliğin yeri nedir ? diye düşünmeye sevk etti beni. Bir yerden başlamak için kavramları özelleştirdiğimde ise Türk - İslam, Türk - İslam deyince Arvasi çıktı karşıma. Kitaba gelecek olursak yazar, Türk- İslam fikriyatının sosyolojik bakış acısını anlatmış genel olarak kitapta. Dine, insanlara, milletlere, devletlere,sosyal sınıflara... karşı Türk - İslam ülkücülerini duruşlarının ve bakış açılarının nasıl olması gerektiğine değinmiş. İslamiyette milliyetçiliğin yerine değindiği kısımların benim açımdan tatmin ve ikna edici olduğunu söyleyebilirim. Bunun dışında bazı incelemelerde okuduğumun aksine eserin dili